İnsanlığın varoluşundan itibaren karşılıklı ilişkilerde sorun yaşayan tek canlı biz insanlarız. Aslında temeline bakıldığında binlerce yıldır süre gelen sorunların başlangıç noktaları hep aynı peki bunları bilerek kendi hayatımıza mutluluğu katmamız mümkün mü? Tabi ki değil! Bilmek ön koşul olsa bile unuttuğumuz veya zor gelen en önemli konu uygulama kısmıdır. Aşağıda belirteceğimiz her adım elbette hepimizin farkında olduğu fakat uygulama kısmında hata yaptığımız konular. İnsanın doğal bir yeteneğidir unutma kabiliyeti ne kadar çok bu konulara yönelirsek ve tekrar tekrar okursak bu gibi basit kuralların davranışlarımıza yansıması daha kolay olacaktır.
Tam anlamıyla ‘seviyorum’ kelimesinin içini doldurabilmek için gerekli olan şey koşulsuz sevgidir ve bu insanın içinden gelmesi gereken kutsal bir duygudur. Bu duyguyu yakalayabilmenin en önemli unsuru kendini sevmekten geçer. Sizin dışınızdaki bütün etkenler değişkendir ve ortadan kalkabilirler. Sabit olan şey sizsiniz ve varlığı daim olmayan bir şeye karşı koşulsuz sevgi besleyemezsiniz. Kendimizi sevebildiğimiz zaman ve sonsuz sevgi kaynağının merkezinde siz olduğunuzu anladığınızda bu sevgiyi başkalarıyla paylaşabilirsiniz.
Karşılıklı saygı ve güven bir ilişkide olması gereken olmazsa olmazlardandır. Güvenmeyeceğiniz insanı hayatınıza sokmayın mümkünse. Güvensizlik zamanla birbirinize olan saygının ortadan kalkmasına ve sizi adım adım mutsuzluğa götüren bir virüs gibidir. Saygı ve güvenin önündeki en büyük engel geçmişinizle birlikte getirdiğiniz ihtimaller zinciridir. Geçmişinizde yaşadığınız iyi ya da kötü her olayı deneyim olarak hayatımıza kattıktan sonra anı olarak olması gereken yerde bırakmalıyız. Bu tecrübeler yeni bir ilişkiye başlamadan önce hayatımıza alacağımız kişiyi seçmemize yardımcı olur sadece. Bir kişiyi seçtikten sonra korkularınızı, güvensizliklerinizi, iyi kötü her şeyi geride bırakıp yeniye yer açmayı bilmelisiniz.
İlişkinizi bir inşaat olarak ele alırsanız bu inşaatın temelinde ‘Güven’ yer almaktadır. Güven oluşturma ve devamlılığını sağlamanın en önemli koşulu ise doğruluktur.Yalan size anlık rahatlama sağlayabilir fakat zaman geçtikçe sırtınızda taşıdığınız ağır bir yük olmaya başlar. Düşünce ve davranışlarınızı fevkalade olumsuz manada etkiler. Yalan zamanla bağımlılık yapan çok kötü bir kişilik hastalığıdır. Kendisine yalan söylenmesinden hoşlanan birisine rastlamanız mümkün olmadığına göre, doğruyu söylemenin ödülü olan samimiyet duygusunu hissedebilmeniz için her zaman dürüstlük limanına demir atmamız gerekmektedir.
Değişen beklentiler ilişkinizi zedeler. Beklentilerinizi en başından iyi belirleyin. Sizi mutlu ve tatmin eden unsurları tam anlamıyla belirledikten sonra karşı taraftan beklenti içerisine girebilirsiniz. İlişki başladıktan sonra sürekli değişen beklentileriniz karşı tarafı ve sizi yoracaktır. Bunu başarmanın yolu kendini bilmekten geçer. Sen ne istediğini bilmezsen ve en başında doğru şekilde belirtmezsen, beklentilerinin karşılanmasını bekleme lüksün olmaz. Karşındaki kişinin seni kabul etme nedeni olan beklentilerinin değişmesi, sana karşı olan duygu ve isteklerin de bitmesi anlamına gelir. Dolayısıyla en başında kendimizi şirin gösterme çabaları yerine kendimiz olmayı bilmeliyiz.
Yeni ilişkilerde iki önemli risk faktörü vardır. Huzurlu giden hayatınız alt üst olabilir. Çoğu insan en büyük korkularından birisi mevcut düzeninin bozulma ihtimali nedeniyle ilişkilerinde şüpheci olabilir. Bunun önüne geçebilmek için anlamsız risklere girmemek gerekmektedir. Sizi mutlu eden öncelikleri doğru şekilde tanımladıktan sonra ne istediğinizi tam olarak belirleyip tüm bu koşulları yerine getiren kişiyi hayatınıza almanız ve kararınızın arkasında durmanız gerekmektedir. Bu nedenle seçimi başkaları (Aile, arkadaş , akraba ) değil onların da onayını aldıktan sonra sizin yapmanız mevcut düzeninizi bozmayacaktır. Burada önemli olan en başında kararı doğru vermek ve sonrasında arkasında durmaktır.
Bir ilişkide tam uyumu sağlamak için birbirinizi çok iyi tanımanız ve ortak duyguları paylaşmanız gerekmektedir. Hoşunuza giden insanı etkilemek adına sizi o güne kadar mutlu eden gerçeklerinizden uzaklaşıp O’nun sevdiği maskeyi takmak kendinize ve partnerinize yapacağınız en büyük kötülük olacaktır. Kendi hayalleriniz paylaşın kabul görürse birlikte gerçekleştireceksiniz. Evlendikten sonra bambaşka bir adam/kadın oldu sözünün altında yatan ana faktör de budur. Flört döneminde hiç maç izlemeyen bir adam evlilikten sonra bir futbolcuya dönüşebiliyor. Aynı şekilde alışverişten hoşlanmayan bir kadın evlilik sonrası bir alışveriş bağımlısı çıkabiliyor. Sizi olduğunuz gibi seven birisi ile mutlu ve huzurlu bir ilişki süreci geçirebilirsiniz.Flört döneminde takacağınız maskeler mutluluğunuzun önüne çekilmiş birer duvardır.
Bir insanı kendi hür iradenizle özel hayatınızın içine aldıysanız kendi iç huzurunuz için emek harcamalısınız. Biten her ilişki kendine güvensizliği doğurabilir. Dolayısıyla hayatınıza kimi alacağınızı çok iyi belirledikten sonra sürekliliği için de emek harcamanız gerektiğini bilmelisiniz. Bu kendi kararının arkasında durmaktır. Güvenilir insan olmanın ön koşuludur. Hiçbir başarı yoktur ki emek harcanmadan elde edilmiş olsun. Başarılı bir ilişkinin altında yatan önemli unsurlardan birisi de o ilişkinin devamlılığı için öz benliğimize zarar vermemek suretiyle çaba harcamamız gerektiğini en başından kabul edip uygulamaktır.
Hayatta olduğu gibi ilişkilerde de her şey yolunda gitmeyebilir. Bunu öngörmeli ve her an sorunlarla karşılaşabileceğimizi en başından kabul etmeliyiz. Bu başlangıç kabulü bile sorunla karşılaştığınızda çözümün %50’sini halletmeniz demektir. Kabul sorunun önünde bir kalkandır ve çözümü konuşabilmek için fırsattır. Çevremize baktığımızda çoğu ilişkilerde veya evliliklerde irili ufaklı sorun ve sıkıntıların olduğunu gözlemlediğimizi düşünürsek bunu kabullenmek çok zor olmasa gerek. Soruna odaklanmak ve sadece onu konuşmak, sıkıntının büyümesinden başka hiçbir şeye fayda sağlamayacağı gibi iç huzurumuzu alt üst eden ve sonunda bizi depresyona kadar götürebilen sancılı bir süreçtir. Sorunun farkında olup kabullendikten sonra çözümle ilgili şeyler düşünmek ve konuşmak ise hem bizi hem karşımızdaki kişiyi rahatlatacak ve karşılıklı güven duygusunun perçinlenmesini sağlayacaktır.
Kusuru başkasında aramak çözümsüz bir bilmecenin cevabını bulmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Her ne koşulda olursa olsun başkalarında kusur ve hata aramak kendi iç huzurumuzun dengelerinin bozulmasına neden olacaktır. Bir misal vermek gerekirse aslanın kuyuda kendi aksini görüp kendisine saldırdığı gibi senin de başkalarında aradığın hataların aslında bilmeden kendi kusurlarını yansıttığını görebilmelisin. Bu en basitinden mutluluğumuzu bir başkasına bağlı olmaksızın sürdürebilmemizin önkoşuludur. Her türlü eleştiri oklarını önce kendimize yöneltirsek kendi yanlışlarımızı görebilir ve bu sayede hem başkalarını kusurları ile ilgilenip huzursuz olmaktan kurtulur hem de kendi hatalarımızın farkına vararak onları düzeltme fırsatı bulabiliriz. Akıllı olan hiç kimse, bir başkasında özellikle de kendi ilişkilerinde kusur arama yoluna gitmez. Eleştiri en zalim silahlarından birisidir insan oğlunun ve bir taşta bin kusur bulur isterse iyi ve güzel olan o taşın yakut olduğunu görebilmektir.
‘’Aczini bilmeyen haddini bilmez ‘’ sözünden sonra güzel bir hikaye ile noktalamak istiyorum yazımı ;
Vaktiyle bir BİLGE HOCA , yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.
Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:
“Oğlum” der “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster.
Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar.
İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar .
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;
sonra:
“Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider:
Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der
“benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna
bir on lira veririm.”
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce
yerinden fırlar.
“Bu kadar değerli bir PIRLANTAYI, MÜCEVHERİ nereden
buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder.
“Buna kaç lira istiyorsun?” Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz? ” “Ne istiyorsan veririm.”
Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya
başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.”
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini
istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.
Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki
nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu OYUNCAK olarak görenler, Diğer
tarafta da PIRLANTA, MÜCEVHER diye isimlendirip buna sahip olmak için her
şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler.
Bilge hocasının yanına dönen Öğrenci büyük bir şaşkınlık içinde başından
geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”
Öğrenci şaşkınlık içinde “Çok şaşkınım efendim. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Kafam karmakarışık ” diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap veriri “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini
bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.”
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden
KUYUMCULAR mutlaka vardır.
Mesele KUYUMCU ‘yu bulmak